Aslanköy direnişini bu köşede birkaç kez anlattım. Rahmetli Demirel 12 Eylül darbesi sonrasının baskı rejiminde bu hadiseyi Güniz sokaktaki ev hapsi günlerinde kendisini ziyarete gelenlere sıkça hatırlatırdı. Yıllar sonra eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da Sayın Cumhurbaşkanı da bu olaya değindiler. Ancak her seferinde bu köşeden Aslanköy direnişinin sandık üzerine konulan baskı ve tehditlere, haksız uygulamalara ve yasaklamalara karşı bir direniş olduğunu anlattım. Öyle olunca da bu hadisenin AKP ile hiç ilgisi bulunmadığını o günün CHP’sinin yerini bugün kendilerinin aldığını defalarca anlattım. Nitekim Torosların bu şirin kasabasında anayasa halkoylaması sonucuna göre Evet: 475 Hayır: 783. Hâlbuki 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin tek başına aldığı oy 402, MHP ise 443 oyla birinci parti. İkisini toplasan 845 oy eder, oysa evetler sadece ve sadece 475.
Kısaca olayı tekrar özetleyelim. 1946 seçimleri sonrası mahalli seçimler ve muhtarlık seçimleri 1947 yılında yapılır. Aslanköy’de de 21 Şubat günü sandık Halkevine kurulur. Ancak CHP’li aday Tahir Şahin ve azaları jandarmayı da yanlarına alarak Demokratları sandık mahalline sokmazlar koca köyde sadece 15-20 kişi oylarını kullanabilir. İtirazlar olur ve iki gün sonra sandık köy odasına kurulur ve köy halkı gönül rahatlığı ile oylarını kullanır. Ancak bu kez de bucak müdürü hastalandığını bahane ederek sandığı götürüp oyların ertesi gün sayılacağını söyler. Aslanköy halkı sandığı vermez. Torosların Şubat soğuğunda Aslanköy kadınları direnir, bir kısmı sandığın üstüne oturur ve sandığın namusunu korur. Çaresiz bucak müdürü ertesi günü sayımı gerçekleştirir. Sonuç Demokratların adayı Harun Yedigöz’e 566 eski Muhtar Tahir Şahine sadece 54 oy çıkmıştır. Ancak muhtar kaçmıştır dolayısıyla mazbata imzalanamaz. Ertesi günü Muhtar Tahir Şahin bir bölük jandarmayla birlikte İçel Valisi Tevfik Sırrı Gür imzalı tezkereyle gelir ve seçimlerin iptal edildiğini söyler. Kadınlar sandığı vermez kısa süreli bir arbede yaşanır, jandarma kadınları ve halktan birçok kişiyi tutuklar ve Mersin’e götürür. Kolluk kuvvetlerine mukavemet, isyan çıkarma ve daha birçok düzmece suçtan haklarında dava açılır. Mersin’de infial çıkmaması adına dava Konya’da görülür. Türkiye’nin her tarafından gelen 27 avukat sanıkları savunur. İçlerinde daha sonra DP Milletvekili seçilenler olduğu gibi demokrasiye inanmış az sayıda CHP’li avukat da vardır. Türkiye’nin her tarafından ve Avrupa’dan birçok gazeteci ve ajans muhabiri de Konya’ya gelmiştir.
Duruşma başlar, tanıklar dinlenir. Bir tanık vardır ki; olay tarihinde yedek asteğmen olarak jandarma birliğinde görevli olan kişi, halkın jandarmaya mukavemet etmediğini aksine muhtarın kışkırtmasıyla bölük komutanı yüzbaşının emriyle halka silah doğrultulduğunu ve havaya ateş açtırdığını söyler. Sıra savunmalara gelmiştir, kadınlar çıkar her şeyi anlatır. Sanık Elif Bozdoğan ise ayağa kalkar, bebeğini koltuğunun altına alır, bacaklarını iki yana açar ve hakime zor bir soru sorar "Hakim bey, rey demek ırz demektir. Soruyorum sana, cevap ver, ırzımızı mı teslim edek, oyumuzu mu teslim edek?" . Sonra parmağıyla boğazını göstererek, "idama kadar yolu var" deyip meydan okur.
Türkiye’de o gün bile adaletli hakimler vardı. Sonuç Sanıklar oy birliği ile beraat ederler. Kazanan demokrasi olmuştur, adalet olmuştur, kazanan Aslanköy halkı olmuştur.
O gün adalet vardı ya bugün? Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, ihanete uğrayarak dosyası kasten geciktirilerek başvurusu yapıldı. Doğal olarak başvuru kabul edilmedi. Buraya kadar bir şey yok. Ancak, Burhanettin Kocamaz’ın DP’den aday gösterilmesinin reddedilmesini hukuka uygun bulmuyorum. Her şerden bir hayır doğar misali yerine DYP’nin devlet bakanı Ayfer Yılmaz’ın aday gösterilmesi tam isabet olmuştur. Geçen haftaki yazımda bu konuya değinmiş ve Sayın Yılmaz’ın aday gösterilmesini söylemiştim. Sizler o yazıyı okuduğunuz sıralarda Ayfer Yılmaz’ın adaylığı ilan edildi. Ne diyelim? Aklın yolu birdir.
Dün Mersin’de Ayfer Yılmaz’ın lansmanı vardı. Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, DP adayı Ayfer Yılmaz, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener el ele sahnedeydiler ve Mersin halkı büyük bir coşkuyla onları bağırlarına bastı.
Gültekin Uysal konuşmasında Aslanköy direnişinden de söz etti. Toroslar’ın yiğit kadını Elif Bozdoğan’ın torunları aynı direnişi Torosların bir başka yiğit kadını Tarsus’lu Ayfer Yılmaz için de göstereceklerdir. Hiç kuşkunuz olmasın.
Sayın Akşener ise salonu dolduran binlerce kişiye hitaben “Burada İyi Parti Genel Başkanı olarak değil, DYP’nin içişleri bakanı şapkamla bulunuyorum” dedi.
Keşke Sayın Akşener, bu şapkasını partisini kurarken de, milletvekili adaylarını belirlerken de giyseydi.
Keşke Sayın Akşener, Koray Aydın’ın gazına gelip Cumhurbaşkanı adayı olmasaydı, gemisinin başına geçip iktidara yürüseydi. Demokrat Partiyle el ele verip iktidar hasreti çeken demokratlara ışık olsaydı.
Keşke Sayın Akşener, partisini MHP’lileştirerek güdük bırakmasaydı. Söylemiyle eylemi bir olsa, merkez sağ seçmene kucak açsaydı.
Keşke Sayın Akşener, yakın siyasi tarihimizden ders çıkarıp, Bozbeyli’nin (Demirel ile), Kemal Satır’ın (Ecevit ile), Hasan Celal Güzel’in (Özal ile) düştüğü hatalara düşmeyip politikasını Bahçeli karşıtlığı üzerine bina etmeyerek tükenmiş bir lideri yeniden parlatmasaydı.
Keşkeler bitmez… Bir daha keşke dememek için 31 Mart sandığı fırsattır. Basınıyla, medyasıyla, araştırmacı kuruluşlarıyla halk ikili ittifaklara yönlendiriliyor. Bu oyunu seçmenin sağduyusu bozabilecek güçtedir. Mersinde Sayın Yılmaz, Muğla’da Sayın Kocadon, Şanlıurfa’da Sabahattin Cevheri bu oyunu bozmaya en yakın adaylardır. Manisa’da Şule Tunalı da her an sürpriz yaşatabilir. Neden olmasın? Türk halkı kendisine dayatılan ittifaklara mahkum olmadığını göstermelidir.
Her şeye rağmen 1 Nisan bugünden daha iyi olacaktır. Kalın sağlıcakla…