Önceki seçim dönemlerinde onlarca anketler yayınlanır, araştırma kuruluşlarının yöneticileri TV’lerde boy gösterirler uzun, uzun tartışırlardı. Her nedense bu seçimde bunlar olmuyor. Dahası Sayın Cumhurbaşkanı anketlere pek de inanmadığını bir programda ifade etti. İnternette bazı araştırmalar yayınlanıyor ama güvenilir olup olmadıkları biraz şüpheli. Doğrusu medyaya açık bir şekilde yansımadığı için pek de rağbet görmüyor.
Dün uzunca süredir görmediğim kamu görevlisi bir arkadaşla karşılaştım. Oturduk birer kahve içtik. Tabi seçim yaklaştığından ister istemez konu seçim tahminlerine geldi. Bana, Ankara, Antalya, Şanlıurfa ve Bursa’da iktidarın kaybettiğini söyledi. Kaynağını sormadım, soramazdım. Zira görevi icabı edindiği bilgiyi benimle paylaşmış olması bile önemliydi. Mersin’i ve Muğla’yı da sordum. DP’li olduğumu bildiği için, başa başsınız ama siyasette 24 saat çok uzun süredir, yarın ne olacağı hiç belli olmaz diye yanıtladı. Edindiğim bilgileri bazı deneyimli gazeteci dostlarıma da teyit ettirdim, onlarda da aynı bilgiler mevcut. Demek ki; eskiden olduğu gibi araştırmalar gene yapılıyor ama sonuçları yaptıranlar için tatmin edici olmadığı için yayınlanmasına izin verilmiyor.
Yaşı 50 üstünde olanlar çok iyi hatırlayacaklardır. 1983 seçimlerinde icazetli merkez sağ MDP ve icazetli ortanın solu HP majestelerinin iktidarı ve majestelerinin muhalefeti olarak belirlenmiş, seçimleri birinci ve ikinci olarak bitirmeleri kurgulanmıştı. Kimse Özal’ın ANAP’ını dikkate almıyordu. Halkın partileri DYP ve SODEP ise Kenan Paşa ve avanelerince türlü çeşitli bahanelerle seçime sokulmamışlardı. Güniz sokağın talimatı doğrultusunda bütün yurtta icazetli üç partiye de mühür basılarak oyların geçersiz sayılması kararlaştırılmış ve büyük çoğunlukla halk tarafından benimsenmişti. Ferasetli halkımız ona bir de isim takmıştı. Üçüne birden mühür basılacağından, oylarımız (üç yıldızlı) yüzbaşıya deniliyordu. Amaç yüzbaşıya verilen oyların çoğunluğu teşkil etmesiyle seçimlerin şaibeli olduğu imajını pekiştirmekti.
Ne olduysa seçimlere iki gün kala oldu. Darbenin lideri Kenan Paşa televizyonlara çıkarak, Cumhurbaşkanı sıfatıyla aleni bir şekilde kendi yaptığı anayasayı ihlal pahasına Turgut Özal’a (ANAP’a) oy verilmemesini istedi. Bir gecede işin rengi değişti, yüzbaşına verilecek oyların büyük çoğunluğu Özal’a döndü. Bir yıl önce anayasaya verilen %81 oyla Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren ve oy verilmesini işaret ettiği MDP sandığa gömüldü.
Türkler, tarihin her döneminde beylerine, hanlarına, sultanlarına, padişahlarına, liderlerine, cumhurbaşkanlarına hürmet etmişler, itaat etmişlerdir. Ancak onlardan da tebaasına, halkına, yurttaşlarına karşı eşit, adil ve tarafsız olmasını beklemişlerdir. Adaletin olmadığı yerde ise sorgulamaktan, tepkilerini göstermekten kaçınmamışlardır. O yüzdendir ki; Kenan Evren’in haklı ve adil bulmadıkları talebi karşısında bu talebin tam aksini yapmışlardır.
Şimdi benzeri bir olay yeniden sahnelenmek isteniyor. Sayın Meral Akşener hapisle tazyik edilerek sindirilmeye çalışılıyor. Akşener boş durur mu? O da bu baskıyı fırsata çevirmek için elinden geleni yapıyor. Merhum Süleyman Demirel’in söylediği gibi siyasette 24 saat çok uzun bir süredir, Akşener Özal kadar olmasa bile bu olaydan nasibini alacak oylarını artıracaktır.
Kenan paşa harp akademilerinden yetişmiş, ordu kademelerinde deneyim kazanmış bir askerdi. Strateji bilmemesi mümkün müydü? Elbette her kurmay gibi o da iyi bir strateji uzmanıydı, Özal aleyhine söylediği sözlerin ters tepeceğini hesaplayamaz mıydı? Kim bilir, birilerinin “bizim çocuklar başardı” sözlerinin söylenmesine neden olan çocuklar onun da etrafını sararak bu sözleri söyletmiş olamaz mı?
Sayın Cumhurbaşkanı da siyasi liderler arasında en deneyimlisidir. Halkın nabzını tutmasını, doğru stratejiler geliştirmesini, sık sık manevra yapmasını çok iyi bilir. Aksi olsa onca seçimi kazanabilir miydi? Peki muhatabına yarayacağını bile bile bu sözleri nasıl söylemiştir? Yoksa birileri gene siyaset mühendisliğine mi soyunmaya heves ediyor?
Bu kez kazın ayağı öyle değildir. Masa başında yapılan hesaplar sandıkta tutmaz. Tavanda yapılan ittifaklar tabanda karşılık bulmamaktadır. İttifakların dışında kalan partilerde gözle görülür bir sıçrama vardır. Büyükşehir Belediye Başkanlığında, Mersin ve Muğla’da Demokrat Parti Şanlıurfa’da ise Saadet Partisi seçimlerin en şanslı adaylarıdır.
İşin bir başka yönü ise ittifak partileri aralarındaki mutabakat gereği çok yerde seçime girmiyorlar, ortaklarının adaylarını destekliyorlar. Düşünün bir kere bugüne kadar AKP’ne oy vermiş bir seçmen sandığa girdiği zaman partisinin amblemini göremeyince kime oy verecek? Ortağı MHP adayına mı yoksa eski partisi DP’ye mi. Keza İyi Parti seçmeni kendi amblemi olmadığında CHP’ne oy verecek mi, yoksa o da kırata mı basacak mührü? Tabi bu karmaşıklık anketlerde de görünmez, A partisine oy vereceğini belirten denekler o parti birleşik oy pusulasında yoksa ne yapacak? Tabi anketler de şaşacak.
İşin doğrusu odur ki; seçmen ne yapacağını çok iyi bilir. Siyasette 24 saat de çok uzun bir süredir. Öfke dili, çamur at izi kalsın politikaları, tek yanlı yayınlarıyla halkı baskılayan TV’ler, sabahtan akşama kadar, hasta mı var, çocuk mu uyuyor, okul yanından mı geçiliyor, ezan mı okunuyor demeden bangır bangır gürültü kirliliği yaratan seçim araçları da işin cabası. Halk bezmiş durumda bunlara bakmıyor, torbasını dün kaça dolduruyordu, bugün kaça? Onun hesabını yapıyor. Tenceresinde aş mı kaynıyor, dert mi kaynıyor? Onu düşünüyor.
Gün ola harman ola, memleket için hayırlısını dileyelim.
Kalın sağlıcakla…