Kutsal günlerimiz, milli birlik ve bütünlüğümüzün pekiştiği, manevi ve insani duygularımızın yükseldiği özel günlerdir. Milletimizin büyük çoğunluğu bu günlerde birbirlerini kutlarlar, hayırlar dilerler. İnanmayanlar bile inananlara hürmet ederler hatta gayrimüslimler bile Müslümanlara saygıda kusur etmezler. Ne yazık ki; geçtiğimiz hafta hem de Berat gecesinde hain teröristler dört vatan evladını şehit ettiler. Milletçe bu hadiseden büyük üzüntü duyduk, hep birlikte terörü bir kez daha lanetledik. Ancak maalesef bu yürekleri dağlayan acı hadiseden bile siyasi rant devşirmeye kalkışanlar, kin ve nefretten beslenen, halkı birbirine düşman ederek bundan geçinen, halkı provoke etmeye yönelik yorumlarda bulunan insanlıktan nasibini almamış kişiler de oldu.
Ertesi günü gazete demeye dilimin varmadığı, yalan, iftira ve husumeti yayın ilkesi olarak benimsemiş bir kağıt parçasının manşeti akıllara ziyan ifadeler taşıyordu. Bu manşet toplumun büyük bir kesiminden rağbet görmedi, eleştirildi, kınandı, sosyal medyada nefret duygularını üzerine çekmesine neden oldu. İster istemez bu manşet bana 3 Aralık 1945 tarihli Tanin gazetesinin manşetini anımsattı. Bir sonraki gün Çubuk’taki şehit cenazesinde cereyan eden olaylar, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yumruklanması ve linç girişimi iki manşet arasındaki benzerlikleri düşünmekte ne kadar haklı olduğumu gösterdi.
Tanin Gazetesi manşeti ve ertesi günü Tan Gazetesi matbaasının basılarak tahrip edilmesi olayı ben doğmadan yıllar önce olmuş bir olay. Ancak babam dahil olayı bizzat yaşamış kişilerden dinlediklerim ve hakkında yazılanlarla olayı sanki kendim tanık olmuşum gibi canlandırabiliyorum. Olayın geri planını ve o gün yaşananları paylaşalım istedim.
İsmet Paşanın reisicumhurluğu dünyanın kaynadığı, ikinci dünya savaşının bütün acımasızlığı ile sürdüğü döneme rastlamıştı. Askerimiz, yeni yeni toparlanmaya başlamış, genç Cumhuriyet bir taraftan reformlar ve ekonomik kalkınma çabalarına başlamışken diğer taraftan da varlığını korumak dış dünyada itibar kazanmak için çabalıyordu.
İsmet Paşa Atatürk’ün koyduğu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sadık kalarak ülkemizi savaşın dışında tutmayı başarmış, tarafsızlığını korumuştu. Ancak Tek parti CHP’nin içinde farklı görüşler farklı renkler de vardı. Çoğunluk gazeteler tarafsız davranırken bazı CHP’lilerin de yazarlık yaptığı bir takım gazeteler aleni Hitler ve Musolini yönünde yayınlar yapıyordu. Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftinin yönettiği Tan Gazetesi ise Sovyet yanlısı yayınlarıyla biliniyordu.
İkinci dünya savaşının sona ermesi üzerine tüm dünyada zafer bayramı olarak kutlandı. Türkiye’de de özellikle üniversite gençliği demokrasi cephesinin kazanmasına sevinmiş ve onlar da bu günü coşkuyla kutlamışlardı. Hukuk fakültesi öğrencisi olan rahmetli babam, müstakbel eşi, halasının kızı anneme yazdığı mektubunda kutlamaları ve yaşanan coşkuyu heyecanla aktarıyordu.
Savaştan sonra Türkiye’de de demokratikleşme adımları atılmaya başlanmış, çok partili siyasi hayata geçiş hazırlıkları başlamıştı. Ünlü 4’lü takrir verilmiş, Menderes, Koraltan ve Köprülü CHP’den ihraç edilmişlerdi. Atatürk’ün son başvekili Celal Bayar da bu karar üzerine hem CHP’den hem de milletvekilliğinden istifa etmişti. Bu dörtlünün yanı sıra demokrat aydınlar, milli mücadele kahramanları birer birer bu harekete katılıyorlar güçlü bir muhalefet partisinin işaretleri veriliyordu. Demokratların girişimleri dışında küçük marjinal hareketler de başlamıştı. TKP’nin legalize olması da bunlardan biriydi ve Tan Gazetesi de aleni bunu savunuyordu. CHP bu oluşumlardan çok rahatsızdı ve engel olabilmek için çareler arıyordu. Ancak DP hareketine bir şey yapamıyordu, zira hem milli mücadele kahramanları hem de Atatürk’ün son başvekili Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak da oradaydı.
CHP üniversite gençliğini hedef seçti. O yıllarda Türkçü Turancı ve İslamcı hareketler, demokratlar, cumhuriyetçiler ve çoğunluğu devletçi ve faşizan eğilimli CHP’li gençler üniversitelerde çoğunluktaydılar ve hepsinin ortak özellikleri komünizme karşı oluşlarıydı.
CHP milletvekili ve Tanin Gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın Namık Kemal’in “Kalkın Ey Ehli Vatan” sözlerini başlığa ve manşete taşıyarak Tan Gazetesini ve sosyalistleri hedef gösteren bir yazı kaleme aldı. Ertesi gün CHP Gençlik kolları bu manşeti ve makaleyi yafta haline getirerek bütün fakültelerin girişlerine ve sosyal alanlarına astılar. Bir taraftan da ileride CHP milletvekili ve bakan olacak olan Orhan Birgit başta olmak üzere CHP Gençlik kolları öğrencileri kışkırtıcı söylemlerle nümayişe teşvik ediyordu.
İTÜ’lüler Gümüşsuyu’ndan, İstanbul Üniversitesi öğrencileri de Beyazıt’tan Cağaloğlu’na doğru yürüyüşe geçtiler. Her kavşakta katılımlar oluyor kalabalık giderek büyüyordu. Başlangıçta masum bir protesto gösterisi olan eylem, Tan Gazetesi önüne gelindiğinde yavaş yavaş şekil değiştiriyor vandalizme dönüşüyordu. Rahmetli babam Cağaloğlu’na geldiklerinde olayın renginin değiştiğini ve kandırıldıklarını anladıklarından söz etmiş ve demokrat gençler olarak o anda topluluktan ayrıldıklarını ifade etmişti. Zira en önde olan, saldırgan ve kışkırtıcı bir üslup kullanan kişilerin hiçbirini tanımadıklarını ve olayın bir tertip olabileceğini o anda anladıklarını anlatmıştı. Ayrıntıları annemin yazdığı Öteye Mektup kitabında etraflıca anlatılmaktadır. Benzeri yönde 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’in de beyanları vardır.
Demokrat gençlerin ve mutedillerin ayrılmasından sonra provokatörler işi iyice azıtmışlar, binanın camları kırılmış, içeri girilmiş, daktilolar, hurufat, kağıtlar, mürekkepler camlardan aşağı fırlatılmıştır. Daha da ileri giderek rotatifleri parçalamışlar, merdaneleri makine parçalarını fırlatıp atmışlar matbaayı yerle bir etmişlerdir. Bununla da yetinmeyen saldırgan güruh sayıları azalarak Taksim’e doğru yürümüşler bir kitabevi ve Görüş dergisini de tahrip etmişlerdir. Görüş dergisi liberal sol olarak tanımlayabileceğimiz, o gün için sosyalist bir partiye ihtiyaç olmadığını demokratların hareketinin desteklenmesi gerektiği görüşünü savunuyordu. Demek ki; amaç sadece sosyalistlere gözdağı vermek değil topyekün muhalefete gözdağı vermekti.
Tanin Gazetesinin manşetinin ve bunun tek parti zihniyetince nasıl provokatif bir harekete dönüştüğünü anlattım. Bugün o malum gazetenin manşetinin, ertesi günü nasıl bir provokatif eyleme ve Kılıçdaroğlu’na linç girişimine dönüşüp dönüşmediğine siz karar verin.
Bu vatan hepimizindir milletimizin sağduyusu da asla bu tür hareketleri tasvip etmez. Dün olduğu gibi bugünde üstünü örtme gayretinde olanlara da fayda getirmeyeceği tecrübeyle sabittir. Kalın sağlıcakla…